Beynimiz ve Biz: Beynimdeki Tanrı

Yorum Yok


Muhabir: Carmelite rahibelerinin üzerinde yaptığınız sinirbilim araştırmasına nasıl karar verdiniz? Ayrıca, Kanada’daki Katolik Birliği üyelerini, bu çalışmaya katılımını nasıl sağladınız?

Dr. Mario Beauregard: Carmelite rahibeleri üzerindeki bu çalışma için dört temel nedenim vardı.
  1. Mistik deneyimlerin nörobiyolojisine duyduğum ilgi.
  2. Tanrı ile bütünleşme düşüncesi.
  3. Montreal’de bir Carmelite manastırının oluşu.
  4. Manastır baş rahibesinin ve beraberindeki rahibelerin ruhsal dönüşümü ve bilimsel araştırma programına katılmaları için yazdığım mektuba olumlu yanıt vermiş olmaları.
2006’da Kanada’da Carmelite rahibelerinin üzerinde yapılan bir deney için, Nörolog Dr. Mario Beauregard ile yapılan röportajda konu edilen çalışmaya daha yakından bakalım.

DENEYE HAZIRLIK
Yeni bir milenyuma girilmesi ile beraber, beyin araştırmalarının bazıları, fizyolojinin de dışına çıkarak, beynin mistik hissedişlerindeki bulunduğu durum veya verdiği tepkileri belirleme üzerine kaymaya başladı. Ruhsal Sinirbilim (spiritual neuroscience) adı verilen bu yeni dal; ruh, psikoloji, din ve sinirbilimin kesişmesi ile ortaya çıktı.

Kanada Montreal Üniversitesi, Radyoloji ve Psikoloji Departmanı’nda Yardımcı Profesör olan Mario D. Beauregard’ın, doktora öğrencisi Vincent Paquette ile beraber planladığı deney için, Roma Katolik Kilisesi keşişlik tarikatına bağlı Carmelite rahibelerine gönderilen mektuba gelen olumlu yanıt ile artık deneye başlama zamanı gelmişti.

Deney için, Dr. Mario Beauregard ve yardımcısı Vincent Paquette ile birlikte 23 ila 64 yaş aralığında (yaş ortalaması 49.93) 15 Carmelite rahibesi seçtiler. Rahibelerin, mezhebe giriş süreleri 2 ila 37 yıl arasında değişmekteydi. (Ortalama 19 yıl). Kendi rızaları ile katılan rahibelerle deney öncesi yapılan mülakatlarda; 9 rahibenin menopozda olduğu, hiç birinin psikiyatrik bir bozukluğunun olmadığı, sigara veya benzeri bir kötü alışkanlıkları edinmediği, rahibelerin bağlı olduğu etik komite tarafından da onaylandı.

Peki deneyin amacı neydi? Amaç, sadece nörogörüntüleme ile Carmelite rahibelerinin dua ederlerken Tanrı ile bir olduğu anda beyin aktivitelerinin bir başka deyişle beynin dinsel duygular veya inançları nasıl deneyimlediğine dair planlanmış bir çalışma idi. Dua etmek gibi ruhani deneyimler veya kendimizi Tanrıya yakın hissettiğimizde beynin hangi bölümlerinin neresi ışımakta (aktive olmakta) idi. Bunun için de fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) adlı cihaz devreye sokuldu. Tabii ki, Dr. Mario Beauregard, bu çalışmanın, “Tanrının varlığını kanıtlamak” gibi bir düşünce gütmediğini ayrıca ifade etmiştir.

Konumuzla ilgili esas deneye girmeden, daha evvel yapılan başka bir deneyden kısaca bahsedelim.


Bir hipoteze göre, dinsel, ruhsal, mistik hissedişlerimiz sağ ve sol temporal loblarımızın mikro nöbetler şeklinde uyarılması ile ortaya çıkmaktadır. Özellikle, sağ orta temporal lobdaki aktivasyon mistik, ruhsal duygulanımın yaşandığı yer olarak görülüyor. Bunun için de aşağıdaki deneyden bahsedilir.

Bu deney için temporal lob epilepsisi olan iki hasta alınmıştır. (Temporal lob denilen yer, beynimizde, şakaklarımızın olduğu yere denk gelen kısımdır. Epilepsi olarak isimlendirilen, halk arasında “sara” olarak bilinen hastalıktan bahsediyoruz). Bu iki hastanın dışında, dini itikadı kuvvetli bir grup ile dini itikadı kuvvetli olmayan başka bir grup denek alınır. Bu üç gruba da (temporal lob epilepsisi iki hasta, itikadı kuvvetli denekler ve itikadı kuvvetli olmayan denekler) seks, şiddet, din içerikli veya nötr kelimeler gösterilir. Her üç grubun, bu kelimelere verdikleri tepkileri fizik ortamda ve objektif olarak değerleme yapmak üzere galvanik deri refleksi yöntemi kullanılır. (GSR olarak da bilinen galvanik deri refleksi denen yöntem, bir uyaran karşısında, yukarıda ifade edilen ve temporal lob denilen kısımların aktive olması ve bu aktivasyonun arkasından kalbe ve kaslara daha fazla kan yani oksijen gitmesi ile kan basıncının artması, kalbin daha fazla çarpması sonucu, parmaklarımızdaki terlemeye bağlı olarak derimizin elektrik geçirgenliğini ölçme işlemidir. İlave bilgi için, Beynimiz ve Biz -6 (Capgrass Sendromu) makalesine bakılabilir.

Dini itikadı kuvvetli olmayanlar, seks içerikli kelimelere daha fazla tepki gösterirlerken, temporal lob epilepsisi olan hastalar diğer iki gruba göre, dini kelimelere daha yoğun olarak tepki göstermişlerdir. Ayrıca, temporal lob yani şakak loblarının daha üstünde olan ve parietal lob denen kısımların da ruhsal, mistik ve dini deneyimlerden etkilendiği görülmüştür.

Ayrıca, SPECT denen başka bir teknikle yapılan çalışmalarda ise, Fransiskan rahibeleri dua ederlerken dua içindeki bazı ifadelerin tekrarlanmasında, beyinde, temporal ve parietal lob denen kısımlara daha fazla kan akımının olduğu diğer bir ifade ile oksijen tüketimin fazlalaştığı görülmüştür. (Beyinde kan akımı ve dolayısıyla oksijen tüketimin fazlalaşması, beynin o kısmının daha aktif olduğunu gösterir.)

ACABA NEREDE?
Konumuzu ilgilendiren esas deneye geçmeden önce, deneyde kullanılan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) cihazının ve bunun kullandığı BOLD tekniğini, dilimizin döndüğü kadar, kısaca aktarmaya çalışalım.

fMRI olarak isimlendirilen cihazın kendisi manyetik alan yayan bir sistem. Bu cihazın içine, beynimizi inceleyecek şekilde başımızı konumlandırdığımızı varsayalım. Peki bu cihaz beynimizdeki bir aktivasyonu nasıl ölçüyor? Biliniyor ki, beynimizde herhangi bir aktivasyon olduğunda, söz gelimi herhangi bir şey düşündüğümüzde, bir resme baktığımızda, bir anımızı gözümüzün önüne getirdiğimizde, beynimizin bu aktivasyonla ilgili olan kısma daha fazla kan gider. Başka bir ifade ile, ister bilinçli farkındalığımız olsun ister bilinçsiz, beynimizin neresi daha aktif ise, kanımızda bulunan kırmızı kan hücreleri vasıtasıyla, beynimizin aktif olan yerlerine oksijen taşınır ve bu oksijen, aktive olan nöronlar (sinir hücreleri) tarafından tüketilir. Dolayısıyla, oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri, oksijen yüklerini sinir hücrelerine verdikleri için oksijensiz kalırlar. Oksijensiz kalan kırmızı kan hücrelerinin artışı demek, beynin o kısmında fazla aktivasyon var demektir.

İşte, fMRI cihazının yaydığı manyetik alan, oksijene sahip kırmızı kan hücreleri ile oksijen yükünü boşaltmış olan kırmızı kan hücrelerine farklı olarak etkir. Buna BOLD (Blood-Oxygenation-Level-Dependent signal) açık ifadeyle, kan oksijen seviyesine bağlı sinyal adı verilir. Etkimedeki yani oksijen taşıyan kan hücresinin yaydığı sinyal ile oksijen taşımayan kan hücresinin yaydığı sinyal farklılığı, fMRI cihazı tarafından belirlenir. Belirlenen bu fark, görüntülerde, bir parlaklık (beyazlık) olarak kendisini gösterir. Buna göre, fMRI görüntülerinde, nerede fazla parlaklık görülüyorsa, beynin o kısımlarında daha fazla aktivasyon (düşünme, hesap yapmak, anılarımızı çağırma, bir resme veya manzaraya bakmak, tanıdık bir kişiyi hayal etmek vb.) var demektir. Daha fazla bilgi için Beynimiz ve Biz -17 (Beyin Görüntüleme/fMRI) makalesine bakılabilir.

Dr. Mario Beauregard, fMRI ile rahibelerin beyin taramalarını üç ayrı durum için planladı. Böylece, durumlar arasında mukayese mümkün olacak ve farklar daha iyi anlaşılacaktı.

“Temel durum” adı verilen birinci durumda rahibeler, dinlenmede olacaklar, olabildiğince hiçbir şey düşünmemeye çalışacaklardı. İkinci duruma “Kontrol durumu” adı verildi. Bu durumda rahibeler, Carmelite üyesi oldukları zamandan bu yana, başkaları ile yaşadıkları yoğun duyguları gözleri kapalı olarak tekrar yaşayacaklardı. (Anne sevgisi, kardeş veya arkadaş sevgisi vb.). Mistik durum olarak isimlendirilen üçüncü durumda ise Carmelite rahibelerinden, mezhebe üye olduktan sonraki süre içinde, dua ederlerken, Tanrı ile bir bütün olma duygusunu en yoğun yaşadıkları anı tekrar hatırlamaları ve gözleri kapalı olarak hissetmeleri istendi.

Her üç duruma ait fMRI taraması için süreç şu şekilde işletildi.
30 saniye temel durum için, 5 dakika kontrol durumu için, 1 dakika temel durum için, 5 dakika kontrol durumu için, 1 dakika temel durum için, 5 dakika mistik durum için, 1 dakika kontrol durumu için ve son olarak 5 dakika mistik durum için.

Şimdi de, deney sonrası, 15 Carmelite rahibesinin beyin taraması sonucunda elde edilenlere bakalım.


Caudate Nucleus
Mistik deneyim yaşanırken kendisini gösteren Caudate, ayrıca, neşe, mutluluk, romantik aşk, anne sevgisi ve karşılıksız sevgi gibi durumlarda da aktive olmaktaydı.
Insula
Insula, olaylar arasında bir düzenleyici olarak çalışıyor gibi görünmektedir. Duygulanımlar esnasında aktive oluyor. Neşelendiğimizde ve karşılıksız sevgide sol insula aktive olmaktadır. Aynı zamanda iç organlarımız da bu aktivasyona katılmaktadır. (içimizin kıpır kıpır olması).
Brain Stem (Beyin Sapı)
Beyin sapı da duygulanımlar esnasında devreye girmektedir.

Medial Prefrontal Korteks
Medial Prefrontal korteks, mistik duygulardan etkilenirken, aynı zamanda bilinçli farkındalığı da sağlamaktaydı.

Sol Anterior Singulat Korteks
Sol anterior singulat korteks de mistik duygulanım esnasında etkilenen yerlerden. Bu kısım aynı zamanda, diğer bağlantılı kısımlarla beraber vicdanımızı da etkileyen yerlerden. Bakınız: Beynimiz ve Biz -1 (Tren İkilemi ve Ahlak)

Inferior ve Süperior Parietal loblar
Mistik hissedişlerin diğer bir kaynağı olarak da, Inferior ve süperior parietal loblar olarak göründü.

Sağ Orta Temporal Korteks
Mistik duyguların kendisini yoğun olarak hissettirdiği yerlerden biri de temporal korteks.
Sağ orta temporal korteksteki mistik aktivasyon, süjenin ruhsal gerçeklikle kontağa geçtiği zamanda meydana gelmekteydi.

Ayrıca Orbito frontal korteksi müzikten de etkilendiği görüldü.

SONUÇ
Deneylerden anlıyoruz ki, mistik hissedişler, beynin sadece bir noktası ile değil, birden fazla alanının aynı anda çalışması ile ortaya çıkıyor görünmektedir. Bu kısımlardaki hissedişler aynı zamanda, sonsuzluk, zamanın olmayışı, uzamsızlık, pozitif düşünme, insani düşünceler, iyi hissediş, barış, karşılıksız aşk, koşulsuz sevgi gibi hissedişlerde de devreye girmektedir.

Gerek bu deneyden, gerekse benzer başka nörolojik araştırmalardan “Tanrı kavramı” olduğuna eminiz. Ancak, bu çalışmalarla, var olan bir Tanrının zihnimizdeki izlerini mi yoksa evrimsel süreçte zihnimizin yarattığı bir Tanrıyı mı aradığımızı şimdilik bilemiyoruz. Sizin düşünceniz nedir?

Erol

Kaynaklar:

0 yorum:

Yorum Gönder