Hayâl gücünü tutuşturan, tam da hayâlgücünden yoksun kadınlardır.
- Theodor W. Adorno

Tüm yaşam, tabii ki bir yıkım sürecidir.
- F. Scott Fitzgerald

Bir tek iyimserler intihar ederler, artık iyimser olamayan iyimserler. Diğerlerinin hiçbir yaşama nedenleri olmadığına göre, niçin bir ölme nedenleri olsun ki?
- Emil Michel Cioran

O gece, insanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman çöküştür.
- Boris Pasternak

Dünya, yanlış anlamalar üzerine döner.
- Charles Baudelaire
Büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. Kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter.

Büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. Kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. En az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez.

Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım:

Tam tamına yirmi beş yıl boyunca senin bu dünyada mutlu olmayı hakettiğini savundum, kendine ait olan şeyi savunma yetisinden yoksun olmakla suçladım seni, sonra Paris ve Viyana barikatlarındaki kanlı çarpışmalarda, Amerika'daki köleliğin kaldırılması savaşında ya da Rus Devrimi'nde elde ettiklerine sahip çıkamamakla suçladım.

Paris'teki savaşının sonu Pétain ve Laval'e, Viyana savaşının sonu Hitler'e, Rusya'daki savaşının sonuysa Stalin'e vardı, Amerika'daki savaşının sonuysa Ku-Klux-Klan yönetimine varabildi.

Özgürlüğü, kendin ve başkaları adına korumak, ona bekçilik etmektense kazanmak gerektiğini ve de bunu sağlamanın yolunu pekala bilirdin sen.
Sanat ve estetik felsefecisi Denis Dutton, bu konuşmasında güzellik hakkındaki düşüncelerimizi ele alıyor ve bu düşüncelerin ne kadar doğru olduğunu irdeliyor.

Çoğumuza göre güzellik kişiden kişiye değişen, hatta kültürel birikim ile şekillenen subjektif bir seçimdir. Ancak Dennis Dutton, güzellik kavramını evrimsel açıdan inceliyor ve güzelliğin basit bir yönlendirilmiş seçimden ziyade beynimizin derinliklerinde evrimsel olarak işlenen bir gerçek olduğunu söylüyor.

İlk atalarımız olan insansılarda dahi belli bir güzellik anlayışı olduğunu ileri sürerken, aynı zamanda ilkel sanatsal çalışmaların yine ilk insansılardan bu yana devam ettiğini belirtiyor. Buna göre, insanlığın simetriye ve bunun neticesinde bir şeyleri iyi yapabilmeye karşı duyduğu hayranlık hissinin beğenilerimizi şekillendirdiği sonucuna varıyor.

Bununla birlikte videoda bir çok ilginç nokta da bulunmakta. Örneğin, doğanın güzelliği diye çoğu insan tarafından beğenilen güzelliğin aslında doğanın bu yönde yani canlıları kendine çekebilme yönünde bir evrim neticesinde oluştuğu iddiası oldukça kayda değer bir iddia. Bu iddia, aynı zamanda türlerin değişiminde önemli bir rol alan cinsel seçilimi baz alınarak düşünüldüğünde, oldukça hayranlık uyandırıcı da.

Video karikatürize edilmiş görselliğiyle de oldukça dolu dolu. Konuyu daha geniş kavrayabilmek adına mutlaka videoyu izleyin.

Hayyam

Yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle sağlık durumu kötüleşen ve inzivaya çekilme kararı alan Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, yakın dostlarına bir veda mektubu gönderdi. Yazarın mektubu, degişik dillere çevrildi ve internet üzerinden yayına verildi. İşte usta yazar Marquez'in veda mektubu:

Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup, can vererek beni ödüllendirse; aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır...

Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.Başkaları uyurken, uyanık kalmaya gayret ederdim.Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı, nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.
Evrenin boyutları karşısında çaresiz kalan insan, çözümü, çok defa, daha kolay bir yol olan doğmatizme kaymakla bulmuştur. Bunun sonucu olarak da '' O vardır ve var olacaktır; evrendeki her şey insan için yaratılmıştır; ne görüyorsak, ne algılıyorsak doğru olan odur'' mantık silsilesiyle, bilimsel düşüncenin en önemli öğesi olan ''merak'' duygusunu bastırmaya çalışmıştır.

Çeşitli kültürlerde değişik şekillerde ortaya çıkan öykülerle, bu merak duygusu bastırılmaya, insanlar geçici olarak mutlu edilmeye çalışılmış ve bunda uzun yıllar başarılı da olunmuştur.

Fakat doğmatik düşüncenin, yani bu tarihsel rahatlığın faturasının, doğaya ve pozitif bilimlere yabancılaşma gibi ağır bir bedelle ödendiğini, bu konuda yanlış yola girildiğini erken farkeden toplumlar, hızla tornistan edip, toplumları doğmatik düşüncelerden uzaklaştıracak yolları aramaya başlamışlardır.

Bunun ilk uygulaması olarak da her olayın ve oluşumun bir fiziksel ve kimyasal açıklaması olması gerekeceği düşüncesine ulaşmışlardır. Bu aşamayı yapmış toplumlar gelişmiş ve kalkınmış sanayi toplumlarına dönüşebilmiştir, yapamayanlar ise eski öykülerle avunmalarını sürdürmüşlerdir. Doğal olarak bu gecikmenin ve vurdumduymazlığın bedelini ödeyerek...
Şempanzelerin de insanlar gibi "özfarkındalığa" sahip olduğu belirlendi.

Birçok araştırma başta büyük maymunlar olmak üzere bazı hayvanların aynada kendini tanıyabildiğini ortaya koymuştu.

Ancak maymunlara yapılan ayna testi bu hayvanların idrak etme becerisini kanıtlasa da aynada nasıl kendilerini tanıyabildiği kesin olarak bilinmiyordu. Ayrıca bazı araştırmacılar, bu testin maymunların özfarkındalığa sahip olduğunu göstermediğini savunuyordu.

Şüpheleri yok etmek için Japon bilimadamları Takaaki Kaneko ve Masaki Tomonaga, bilgisayar başında 3 dişi şempanzenin ekranda birbirinin aynı olan iki imleçten hangisini fareyle kontrol ettiğini anlayıp anlamadığını inceledi. Farklı hedeflerin üzerine basabilmesi için 3 şempanzeye önce fare yardımıyla ekranda bir imleci hareket ettirme çalıştırması yaptırıldı. Bu harekete alıştırıldıktan sonra şempanzelere aynı boyutta, şekilde ve renkte iki imleç gösterildi. İmleçlerden birini fareyle şempanzeler kontrol ederken, diğer imleç şempanzelerin önceki günlerde alıştırma yaptığı sıradaki kayıtlara göre hareket etti.

Şempanzeler fareyi kullanarak hangi imleci hareket ettirdiğini anlayabildi.

Araştırmacılar, şempanzelerin başarısının bu hayvanların "kendi eylemlerinin dış dünyayı nasıl etkilediğini" anlayabildiğini gösterdiğini vurguladı.

Deneylerin şempanzelerin bir dış uyarıcıyı kontrol ederken bunun farkında olduğunu gösterdiğine, bu durumun da insanlarda "özfarkındalığın" anahtarlarından birini oluşturduğuna dikkati çekti.

Araştırma, "Royal Society" dergisinde yayımlandı.


Videonun Metni:

- Öfff... eski sevgilimi hatırladım ya...

- Hangisini ?

- Ya işte onu hatırlayamadım. Hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu, ya da bir şeyin?

- Evet, evet farkettim bunu. Her farkettiğimde de gitmek istedim. Bazı insanlar aile kurmaya önem verirler, yani buna değer verirler. Bazıları ise başka birtakım şeylere, değer verirler. Bunlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey, toplumun içinde erimiş olan birey. Hem toplum koleje girmeyi değer olarak sunduğu için artık o kişiliğini yok sayma halidir; koleje girmek için yarışır, üniversiteye girmek için yarışır, iyi bir işe girmek için yarışır, güzel bir kadınla evlenmek için yarışır, devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu.