Bir müslüman ile a-teist biri karşılaştığı, ve fikri anlamda tartışmaya başladığı zaman karşılaşılan en yaygın müslüman tavırlarını incelemek istiyorum. Ancak belirtmek isterim ki bu yazıdaki amaç her iddiaya yazı kapsamında cevap vermek değil; yaygın olan bu davranış tiplerini belirlemektir. Yine de azar azar da olsa gerekli bilgiler ve yönlendirmeler elbette olacaktır. Ancak bu cevapsız bırakış iddiaların cevabı olmadığı anlamına kesinlikle gelmemelidir. Her iddianın bir cevabı olduğunu ve sadece biraz araştırmak gerektiğini tekrar hatırlatmak isterim.

1. Her müslüman önce Kur'an'ın mucizelerinden dem vurur. Bu mucize iddialarını iki sınıfta toplamak mümkündür;

a. Kur'an'da yazan evren hakkında verilen bilgiler
b. Kur'an'da yazan doğa üstü olaylara ilişkin mucizeler

a. Buradaki iddialar Kur'an'ın lafzına dayanılarak ortaya atılan, Kur'an'ın, bilimin yeni keşfettiği söylenilen bilgileri önceden bizlere bildirdiğidir. Bunların en yaygın olanları; 'evrenin genişlemesi', 'yedi kat yer ve gök anlayışı', 'iki denizin birbirine karışmaması' hakkında Kur'an'ın önceden bilgi vermesidir.

Tüm bu iddialar, üzerinde geniş araştırma yapılmadan deyim yerindeyse kulaktan dolma bilgilerdir. Bu iddialarda bulunan çoğu kişi sadece iddia üzerine ilgili ayeti okumuştur en fazla. Ne gidip farklı kaynakları araştırmıştır ne de bilimsel geçerliliğini incelemiştir ilgili mucize iddiasının. Oysa bu mucize iddilarına karşı yeterli düzeyde anti-tez oluşturulmuştur.
Konfüçyüs’un ünlü bir sözü vardır; Konfüçyüs’u Konfüçyüs yapan bu sözdür. “Düşünmeden öğrenmek sakıncalı; öğrenmeden düşünmek ise tehlikelidir.”

Herkesin teknik direktör, siyaset uzmanı, deprem uzmanı vb. kısacası akıl danesi olduğu ülkemizde muhtemelen hemen-hemen herkes "anti evrim" uzmanı bir yaratılışçıdır. Tezlerini de hem ilahi hem de bilimsel verilere dayandırırlar; oysa bilimsel yöntem hiçbir zaman dogma ve inaklara dayandırılmaz.

Utanmadan evrim teorisi çürütüldü gibi hiç aslı astarı olmayan şeyleri gönül rahatlığıyla söyleyebilirler. Siyaset konusundaki demagoji yeteneklerini anti evrimcilik konusunda da sergilerler. Örneğin ilk sözleri “Ne saçma sapan bir teori!” olur genelde. Sonra insanı merkeze alan dinlerin gazıyla “Sen maymundan mı geldiğimize inanıyorsun” diyerek vicdanî ve egosal bir sömürü yaparlar. Sonra “Bak şu evrene ne kadar muntazam ve uyum içinde; bunu yapan bir güç olmalı” diyerek, bilmem ne proteininin kendi kendine oluşma evrimini ve materyalizmi tesadüfçülüğe indirgemeye çalışırlar. Evrende bilmem kaç katrilyon kere katrilyon yıldızın ihtimalinin bilmem kaç milyar kere milyarda bir olduğundan vb. dem vurur dururlar. Aslında bu lafların tutarsız ve çarpıtma amaçlı olduğu aşikarken; hazırlıksız ve bilgisiz bünyeler hemen düşer. Dini bilgileri ve yetkinlikleri sadece içi boşaltılmış ritüellerden ve bir çeşit amentüden ibaret olan kişilerse zaten kendilerini destekleyecek hemen-hemen her şeye inanma eğilimindedirler.

Videonun metni

Biz neyiz, kainatın anlamı nedir gibi sorulara bilimin yanıt vermesini umuyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Sonra da sorunuza mistik yanıtlar ararsınız. Bir bilim adamı nasıl mistik yanıtlardan medet umar anlayamıyorum.

Neyse, boşverin. Anlamıyorum ama eğer düşünürseniz bizim yapmaya çalıştığımız şey sadece keşfetmek. Dünya hakkında bulabildiğimiz her şeyi bulup anlamaya çalışıyoruz.

Bana bazen derler ki; "fiziğin nihai kanunlarını mı arıyorsunuz?" Hayır... Ben sadece daha fazla ne bulabilirim onu araştırıyorum. Eğer her şeyi izah edebilen nihai bir kanuna ulaşırsak bu muhteşem olur. Yani eğer bir soğanın katmanları gibi iç içe girmiş tabakalardan oluşuyorsa, ne güzel. Ama öyle olmayabilir de.

Özü nasılsa öyle karşımıza çıkacaktır. O yüzden bir araştırmaya başladığımız zaman asla neyi bulmayı beklediğimize önceden karar vermemeliyiz. Sadece daha fazla bilinmeyeni çözmeyi hedeflemeliyiz.


Videonun metni


Başkaları tarafından açık fikirli olmalarının dikte edilmesinin, bazı bilimsel olmayan kavramlara inanmayanlar arasında fazlasıyla yaygın karşılaşılan bir tecrübe olduğu görülüyor. Bu tavsiyeler, açık fikirliliğin ne olduğunun yanlış anlaşılmasından kaynaklanan, oldukça kusurlu bir düşünme şekline dayalıdır.

Açık fikirli olmak temelde yeni fikirleri dikkate almaya istekli olmaktır. Bilim açık fikirliliği destekler ve ondan beslenir çünkü varolduğumuz gerçekliği kavrama konusundaki ilerlememiz yeni fikirleri dikkate alma istekliliğimize bağlıdır.

Elbette bilimsel bir keşif çoğu zaman tamamıyla yeni düşünme şekillerini gerekli kılar. Ancak bazı bilimsel olmayan kavramlara inanmamak sizi otomatik olarak açık fikirli yapmaz, hatta sizi yeni fikirlere kapalı bile yapabilir.
Yaşamın rastgele ortaya çıkmayacağını kanıtlamak için öne sürülen savlardan birisi de, işe yarayabilecek bir enzimin oluşma olasılığının inanılmaz düşüklüğüdür. Tipik bir enzim 100 amino asitten oluşur. 20 tane amino asit bulunduğuna göre, 20 üzeri 100 kombinasyon söz konusudur. Bu kadar kombinasyon içinde bir seferde şans eseri belli bir enzimin oluşma olasılığı 10 üzeri 130'da birdir.

Burada göz ardı edilen nokta, moleküler kinetiğin raslantısal (şans eseri) olmadığı, işlevsel enzimlerin sürekli oluştuğudur. Mikroorganizmalar, doğada eskiden hiçbir zaman var olmamış endüstriyel atıkları parçalayan yeni enzimler üretmişlerdir. Bu canlılar kirlilik kontrolünün önemli bir parçasıdır.

"Frame-shift" mutasyonlar, proteinin tüm yapısını alt - üst ederler, bu yüzden enzim rastgele bir oluşumdur. Tahmin edilebileceği gibi, oluşan yeni enzim mükemmellikten uzaktır; tipik bir enzimin ancak %1 verimiyle çalışır. Ancak önemli olan oluşan enzimin çalışmasıdır. Başta da belirttiğimiz gibi hatalı nokta tüm işlevsel parçaların bir anda ve mükemmel olarak rastlantıyla ortaya çıkacağını ummaktır.

Doğal seçilim sayesinde, kullanılabilir ama mükemmellikten uzak enzimlerin yavaş yavaş geliştiği göz ardı edilmektedir. Birçok amino asit dizisinin aynı enzim işlevini göstermesi nedeniyle ara basamaklar da işlevsel olabilmektedir.

Bilim ve Teknik

Videonun metni

Bir odaya girdiğinizi ve odada bulunan bir bilgisayarın size binanın bir yerinde bir küp olduğunu söylediğini hayal edin. Bilgisayar sonra size şunu soruyor: "küpün içinde ne var?" Çoğumuz bu soruyu abes bir soru olarak kabul ederiz. Küp büyük ya da küçük olabilir. Küp içi dolu katı bir nesne ya da içerisinde gaz partikülleri dışında hiçbir şey olmayan bir boşluk olabilir. Ya da tanıdık veya bilinmeyen milyarlarca cisim bunların permütasyonlarını içeriyor olabilir. Bu soruya kesin ve meşru bir cevap veremezsiniz.

Ancak size "küpün içinde ne yok?" diye sorulsaydı bir çok cevap verebilirsiniz. Örneğin küp kesinlikle Amazon Nehri'ni, Mars Gezegeni'ni ya da uykudan mamül bir yatak gibi absürt nesneleri içeriyor olamaz. Hatta bu ikinci soruya verilebilecek sayısız geçerli cevap vardır. Bu da küpün içeriğine dair ilginç bir asimetriyi ortaya çıkarıyor.

Tıpkı bir ördek gibi gagası ve perdeli ayakları var, bir kuş veya sürüngen gibi yumurtluyor, aynı zamanda bir memeli gibi kürklü ve süt üretiyor. "Platipus" veya "gagalı memeli" isimleri ile de bilinen ornitorenk'in (Ornithorhynchus anatinus) genetik yapısı bu ilginç özellikleri ile bilim dünyasının merakını uyandırıyordu. Ve nihayet Washington Üniversitesi'nden genetikçi Wesley C. Warren liderliğindeki yaklaşık 100 bilim insanı tarafından gerçekleştirilen araştırma ile gen haritası çıkarıldı ve sonuçları Nature dergisinde yayımlandı. 8 ülkeden bilim insanlarını bir araya getiren bu proje Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü tarafından finanse ediliyor.

Avustralya'ya özgü olan bu hayvan o kadar tuhaf ki, 19. yüzyılda ilk örnekler Avrupa'ya gönderildiğinde bilim insanları bunun bir aldatmaca olduğunu, bir ördek gagasının kunduz benzeri bir hayvana dikildiğini düşünmüşlerdi. Her ne kadar farklı hayvan gruplarına ait özellikleri barındırıyor olsa da ornitorenk aslında bir yarı-deniz memelisi. Yavrularını emzirmesi ve kürkü onu memeliler şubesinin bir üyesi yapıyor. Ekidneler ile birlikte, memelilerin canlı doğum yapmak yerine yumurtlayan tek delikliler (monotrem) takımını oluşturuyorlar.

Soru: Dover davasında dikkati çektiğiniz kanıtlardan biri kendi kromozomlarımızın organizasyonuydu. Bu da ortak ata için kanıt oluşturur mu?

Dr. Kenneth Miller: Çok eskiden beri bildiğimiz kadarıyla büyük maymunsular-goriller, orangutanlar, şempanzeler ve bonobolarla-ortak atayı paylaşıyoruz. Ancak burada ilginç bir problem vardır. Biz insanlar 46 kromozoma diğer tüm büyük maymunsular ise 48 kromozoma sahipler. Bir anlamda bizim bir çift kromozomumuz eksik. Bu nasıl olmuş olabilir?

Kromozomlarımızdan birinin basitçe yok olarak 24 çiftin 23 tane kalması mümkün müdür? Bu sorunun cevabı hayırdır. Bir kromozom çiftinin iki üyesinin de kaybı herhangi bir primatta ölümcüldür. Sadece bir olasılık mümkün görünüyor o da ‘ayrı olan kromozomlarımızdan ikisinin birleşmesi’. Eğer bu gerçekleşmişse 24 çift kromozom 23 çifte düşer ve elimizdeki bilgileri doğrular.
Monash Üniversitesi biyokimyacılarının da aralarında bulunduğu bir uluslararası araştırma ekibi moleküler seviyede Darwin’in evrim teorisinin temel prensiplerinden birini destekleyen kanıtlar keşfettiler.

Monash Üniversitesi Profesörü Trevor Lithgow’un söylediğine göre Avustralya Araştırma Konseyi tarafından finanse edilen ve kısa bir süre önce Proceedings of the National Academy of Sciences’da yayınlanan keşif, hücre “mekanizmaları”mızın evrimini genel olarak anlamamızı sağlayan bir taslak sunuyor.

“Bizim hücrelerimiz ve tüm diğer organizmaların hücreleri moleküler mekanizmalardan meydana gelir. Bu mekanizmalar, her biri kısmi bir katkıda bulunan veya mekanizmanın yapısal elementine dahil olan bileşen parçalarından oluşurlar. Böylesi karmaşık, çok bileşenli mekanizmaların nasıl olupta evrimleştikleri sorusu oldukça gizemli ve tartışmalıydı.” diyor Profesör Lithgow.

Akıllı tasarıma inananlardan gelen Darwinci olmayan açıklamaya göre bu komplike mekanizmalar “indirgenemez karmaşıklık”tadır. Bir başka deyişle öylesine karmaşık ve kusursuzlardır ki, evrilmiş olamazlar, akıllı bir varlığın tasarımından geçmiş olmalıdırlar.
A. Fosil Buluntularıyla Elde Edilen Kanıtlar

1. Balinaların karada yaşayan atası
Balinaların memeli oldukları ve memelilerin de karada geliştikleri bilindiği için, biyologlar karadan yeniden suya geçen bir hayvan türünü arıyorlardı. 2007’de bu arayışın hiç de boş olmadığı görüldü. Aday hayvan Indohyus bulundu.

Northwestern Ohio Üniversitesi Tıp ve Eczacılık Koleji’nden Hans Thewissen tarafından gerçekleştirilen ayrıntılı inceleme, rakun büyüklüğündeki bu hayvanın çift toynaklı olduğunu bu nedenle de inek, koyun ve geyik gibi av hayvanlarıyla akraba olduğunu gösterdi. Indohyus’un kulak ve diş yapısı, kemiklerin kalınlığı ve dişlerin kimyasal bileşimi de balinalarla benzerlik gösterdiği için bilim insanları bu türün balinaların öncüsü olduğunu düşünüyorlar.

Indohyus’un kalıntıları bir türden diğerine gelişimi gösteren birçok hayvan türünün geçiş biçimi için bir kanıt olarak kabul edilmekte. Bu tür buluntuların eksik olması evrim teorisinin eleştiri nedenlerinden biriydi.
Tarih: 1618-1648
Yer: Avrupa
Olay: 30 Yıl Savaşları sırasında çiçek hastalığı yaklaşık 60.000.000 insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu.

Tarih: 1845
Yer: İrlanda
Olay: Ekinlerin kavrulmasına, patateslerin topraktayken çürümesine neden olan garip bir hastalığın ortaya çıkması sebebiyle 1.500.000 insan açlıktan, soğuktan ya da kıtlığın neden olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti.

Tarih: 15 Haziran 1896
Yer: Japonya
Olay: Dini bayram için toplanan kitlenin üzerine 23 metre yüksekliğinde çöken dev tsunami 26.000 insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu.

Tarih: 1900 - 1907
Yer: Uganda
Olay: Uganda'nın Victoria gölü civarında görülen uyku hastalığı salgını sebebiyle 200.000 insan hayatını kaybetti.
Değişinimler (mutasyonlar), canlılardaki çeşitliliğin ana kaynağıdır. Bir gendeki değişinim, canlının bulunduğu ortamda yaşama ve çoğalma şansını artırıyorsa sonraki nesillerde daha çok canlıya geçerek o genin topluluktaki sayısını artırır. Bulunduğu canlının çoğalma şansını azaltan değişinimler ise daha az canlıya geçtikleri için ayıklanırlar. Yararlı değişinimlerin birikmesi, zararlı olanların ayıklanması sayesinde, bulundukları ortama daha iyi ayak uydurmuş canlılar gelişir.

Değişinim denince akla önce zararlı etkiler gelse de birçok yararlı değişinim vardır ve oluşmaktadır. Bu yazıda önce bilim adamlarınca incelenmiş yararlı değişinim örneklerinden dördünü aktarıyor, ardından değişinimlerin moleküler temeli hakkında bilgi veriyorum.
Evrim ortamdan ve malzemeden bağımsız bir süreçtir; nerede ve ne zaman olursa olsun, şu şartlar var olduğunda evrim de var demektir:

1. Çoğalma
2. Çeşitlenme (Mutasyon)
3. Seçilim (Rekabet)

Evrimsel bir süreç görmek adına hayvanlara veya diğer canlılara bakmamız şart değildir. Kısıtlı enerji kaynakları ile kendini kopyalayan dairelerden oluşan bir popülasyonda evrimi görebiliriz.

Fotoğraf 1
Fotoğraf 1: Turuncu daireler çoğalıyorlar. Yani kendi kopyalarını üretiyorlar. Bir baloncuk patlatıp içindeki küçük enerji paketlerine ulaşabilen daireler doğal olarak daha çok çoğalıyorlar. Burada henüz evrim yok çünkü bir şart eksik; çeşitlenme.
Müslümanlar Kur'an'daki ayetlerin Allah tarafından Muhammed'e bildirildiğine ve bu ayetlerdeki hükümlerin doğru olduğuna inanırlar. Kur'an'ın müslümanlarca anlaşılan tarafına göre; iyi olup Allah'a taparlarsa cennete, kötü olup Allah'ın varlığını reddederlerse cehenneme gideceklerdir. Tüm bunlara rağmen müslümanlar bir yandan da bu cennete veya cehenneme kimin gideceğine Allah'ın karara vereceğini de söyleyerek aynı zamanda Allah'ın son takdir hakkını onaylarlar. Son olarak da Allah'ın insan aklınca tanımlanmasının mümkün olmayacağını ve insanların her şeyi bilemeyeceklerini söylerler.

Müslümanlara göre Allah'ın varlığı kuşku duyulması bile gerekmeyen bir gerçektir. Onlara göre evrende müthiş bir denge vardır, insanda indirgenemez bir mükemmellik vardır ve Kur'an'da inkar edilemez mucizeler vardır. Tabii ki bu iddialar tamamen müslümanlara ait olup mantık süzgecinden geçirildiği takdirde her şeyin bu kadar açık olmadığı çok net bir şekilde görünmektedir. Her neyse bu tamamen farklı bir konudur.

İlk önce Allah'ın var olduğunu bir şekilde kabul ettiğimizi varsayalım. Karşımıza oldukça önemli bir sorun çıkmaktadır; Allah gerçekten müslümanların inandığı gibi "iyi" bir varlık mıdır?
Hadis Peygamber'in sözü, fiili, ashabının yaptığını görüp de reddetmediği davranışlar (takrir) ve onun yaratılışı veya huyu ile ilgili her türlü bilgi demektir. Hadis, Peygamber'i dinleyen sahabîden başlayarak onu rivayet edenlerin adlarının yazılı olduğu sened ile Peygamber'in söz, fiil veya takrîrinin yazıldığı metin'den meydana gelir. Yani hadis deyince, sened ve metinden oluşan bir yazılı yapı anlaşılır.

Bu yapının ne kadar güvenilir olduğunu tespit etmek çok önemlidir. Çünkü İslam sadece Kur'an'dan ibaret değildir. Bugün İslam'ı savunan ve Müslüman olduğunu söyleyen hemen herkes İslam adına yaptığı davranışlarda en az Kur'an kadar hadislerdeki yapılagelmiş davranışlardan da faydalanmaktadır. Kur'an'ın açıklamadığı ince ayrıntılar hadisler ile doldurulmaya çalışılmıştır ve günümüzdeki İslam anlayışı da bu hadislerle şekillenmiştir.

Hadislerin önemini kavradıktan sonra bir diğer adım ve asıl amacımız olan hadislerin güvenilirliği konusuna değinilmeli. Öncelikle ilk hadis kitabının nerede, nasıl, kim tarafından, ne zaman yazıldığını inceleyelim.
Zeitgeist: The Movie isimli 3 bölümden oluşan belgesel, insanların büyük şirketler, kurumlar ve hükümetler tarafından nasıl kontrol altına alındığını, manipule edildiğini anlatıyor.

İlk bölüm “The Greatest Story Ever Told”da, eski Pagan inanışlarından günümüze kadar din olgusunu ve insanlar üzerindeki etkisi ele alınıyor.

2. Bölüm olan “All the World's a Stage”, bazı kanıtlar eşliğinde 11 Eylül saldırılarının Irak ve Afganistan’daki saldırıları meşrulaştırmak için Amerikan hükümeti tarafından yapıldığını iddia eden teoriler üzerine gidiyor.

Son bölüm “Don't Mind the Men Behind the Curtain” ise belirli bankaların giderek zenginleştiğini ve dünya ekonomisinin önemli bir kısmını tekeline almasını anlatıyor.
İlki çok tuttuğu için devamını da çektiklerini sanmayın. Zaten en başından beri belgeseli hazırlayan kişilerce sunulacak bir çözüme doğru gidiyor Zeitgeist. Her ne kadar ne olduğunu tam olarak anlatamamış olsalar da Venus Project isimli bir çözümleri var Jacque Fresco ve Roxanne Meadows isimli iki toplum mimarının. İyi veya kötü, yeterli veya yetersiz... Bir sorun olduğuna dikkat çekiyorsanız, mutlaka bir çözüm de önermelisiniz, yoksa kimse sizi yeteri kadar ciddiye almaz. Bu iki kişi de kendilerince bir çözüm getirmeye çalışmışlar, adına da "kaynak bazlı ekonomi" demişler. Dünyada, bütün insanların rahatça yaşayabilmelerine yetecek kadar kaynak bulunduğuna ve para kavramına (özellikle kavram diyorum, çünkü bence para maddesel bir araçtan öte insanoğlu tarafından yaratılmış bir kavramdır) ihtiyaç olmadığına dikkat çekiyorlar. Venus Project'in ne olduğunu tam olarak anlatamamış olsalar da "kaynak bazlı ekonomi" çözümünü gayet başarılı bir biçimde anlatıyorlar. Venus Project'e fazla değinilmemiş olması da belgeselin kişiselleştirilmemesi için tercih edilmiş olabilir. Bu proje hakkında kendi internet sitelerinde yeterince bilgi var zaten.

Zeitgeist: Addendum'un ilk bölümü, Zeitgeist'ın dördüncü bölümü gibi aslında. Çözüm önerilerine geçmeden, kaldığı yerden devam ediyor Zeitgeist. Dünya üzerinde dönen parasal sistemin inceliklerine parmak basıyor, basmakla kalmayıp delik deşik ediyor. Birçok faydalı bilgiyi çok güzel derlemişler. Lafı fazla uzatmıyorlar ve can alıcı bilgilerle sizi biraz sarsmaya gayret ediyorlar. Dünya nüfusunun %1'inin dünyadaki zenginliklerin %40'ına sahip olduğu ve dünyada her gün 34.000 çocuğun yoksulluk ve önlenebilir hastalıklardan öldüğü bir dünyada yanlış bir şeyler olduğu gerçeğine dikkat çekerek açılıyor Zeitgeist: Addendum. Bu bilgiler bizi pek şaşırtmıyor, değil mi? Garip olan da bu zaten. Afrika'da ölen çocuklar, Irak'ta işgalden beri ölen bir milyondan fazla insan bizi pek şaşırtmıyor. Bunları dillendirince tiye alınıyorsunuz bir de, dünyayı sen mi kurtaracaksın diye. Dünyayı kurtarmaya niyetimiz olmasa bile konuşmaktan ve aynı şeyleri tekrarlamaktan utanmamalıyız. Goethe'nin bir deyişine yer vermişler belgeselde: Kimse özgür olduğuna inanan birinden daha iyi köle olamaz.
Bütün büyük dinlerde tanrı, dünya ve insanların yaratıcısı, ki aynı zamanda kainatın yaratıcısı, olarak düşünülmüştür. Ayrıca, tanrının uzay, zaman ve maddeden de önce var olduğu varsayılmaktadır. Teologlara göre, tanrı tam bir 'yokluk' içinde varlığını sürdürüp hüküm sürme yeteneğine sahiptir. Tarihimizin büyük düşünürleri, bu tanrı fikrine felsefi delillerle sürekli saldırmış ve eleştirmiştir. Buna rağmen, sorunlu fikir ve düşüncelerle desteklenerek hayat bulan bu tanrı anlayışı hala yaşamaktadır. Bu durum, bu yaratıcı-tanrı fikrinin, fizikçi mantığıyla irdelenmesi ve tartılmasına yol açmıştır.

Yaratıcı-tanrı fikrinin esas dayanağı ve aynı zamanda zayıf noktası, 'yokluk' kavramıdır. 'Yokluk' içinde tamamen hiçbir şeyin var olamamasının ispatı, yaratıcı-tanrı fikrinin sonunu getirecektir. Ve eğer ki, buna ek olarak, teologların 'yokluk' kavramının gerçekte var olmadığı, bu kavramın sadece bir düşünce, beynimizdeki spekülatif bir fikir olduğu gösterilirse, yaratıcı-tanrı fikrinin temel dayanağı yok olmuş, tanrı da sadece bizim beynimizin ürünü, beynimizdeki hayal-düş, beynimiz dışında var olmayan, gerçek olmayan bir fikir olarak ortaya çıkacaktır. Aşağıda getirilen deliller bu amacı desteklemektedir.

Tanrının, kainatı yaratmadan önce de var olduğu iddia edilmektedir. Bu da, onun tam bir 'yokluk' içinde var olduğu fikrini barındırır. Bu yokluk, zaman, madde ve uzayın kendisi tarafından yaratılmadan önce, tanrının bulunduğu 'süper-vakum' veya 'süper-boşluk' benzeri bir durum olarak tanımlanmaktadır. Halbuki 'yokluk', 'var olmamanın' bir eşanlamlısıdır.
Aşağıda Kur'an'da gökyüzünün yedi kat olduğuna dair ayetler bulunmaktadır. Ayetlerle herhangi bir oynama yapılmadığı gibi, ayetlerin sûreler içindeki anlamı da bir fark yaratmamaktadır. Diğer bir deyişle, aşağıdaki ayetlerin 'cımbızlama' usulü ile bir ilgisi yoktur. Dileyen ayetlerin geniş anlamlarını ayrıca araştırıp inceleyebilir.

Talâk Sûresinin 12 . Ayetinde
Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. 

Bakara Sûresinin 29 . Ayetinde
O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

İsrâ Sûresinin 44 . Ayetinde
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.

Mü’minûn Sûresinin 86 . Ayetinde
De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
1) Tanrı kavramının “ilk sebep” problemini çözdüğünü zannetmek
Tanrı’nın, nedenler zincirinin sonsuzluğu problemini çözdüğünü zannetmek çok yaygın bir yanılgıdır. İlk şey evrenin ortaya çıkışıysa, evrenin sebebi Tanrı’dır demenin nedenler zincirini bitirdiği zannedilir. Halbuki, bu noktada sorulabilecek “Peki Tanrı’nın sebebi nedir?” sorusu çok yerinde bir sorudur. Bu soruya, şartlanmış bir şekilde, “Tanrı’nın sebebi yoktur” veya “Tanrı kendi kendisinin sebebidir” derler.

Fakat bu bir açıklama değildir. Çünkü eğer bir şey sebepsiz olabiliyorsa, ya da kendi kendisinin sebebi olabiliyorsa, o zaman bu kişi evrene niye sebep aramaktadır? Belki sebepsiz olan, veya kendi kendisinin sebebi olan şey, evrenin kendisidir. Eğer evrene bir sebep aranması gerekiyorsa, Tanrı’ya neden bir sebep aranması gerekmediğini açıklaması gerekir bu argümanı sunan kişinin. Aslında biraz objektif baksa, Tanrı açıklamasının evrendeki nedenler zinciri sorununa bir çözüm getirmediğini, yapay bir açıklama olduğunu ve aslında bir şey açıklamadığını görecektir. Bu argüman mantıksal olarak çelişkilidir ve ciddi felsefi tartışmalarda kullanılmaz. Fakat günlük hayatta karsılaştığınız ortalama bir inançlının en çok başvurduğu argümanlardan biridir.