Hayatımız Sınav

2 Yorum
Biliyorsunuz ki müminler hayatın bir sınav olduğuna inanırlar. Bu düşünceyi farklı bir yaklaşım ile eğlenceli bir şekilde ele alayım dedim.

Sınav süresi: Yaşamımız boyunca sürer. Ortalama 70 yıl yaşasak; aklımızın ermediği ilk 12-13 yılı dikkate almaz isek, 60 yıl kadar sınavı çözme zamanımız var. Bakalım bu süre yeterli mi?

Önce tanrı var mı yok mu buna karar vereceğiz. Bunun kaç yıl süreceği belli değil. Var sonucuna ulaşırsak:

Yeryüzünde 4300 kadar din-mezhep var. Bu 60 yıllık süre içinde 4300 farklı inancı inceleyip doğrusunu bulacağız. Her bir seçeneği incelemek lazım garantili olsun diye. Ama din indiren tanrının varlığına karar verdikten sonra bile 60 yılda 4300 ihtimali sınamak için 5 günde 1 seçeneği sınamak gerekiyor. 5 günde hiçbir din-mezhep öğrenilemez. Bu imkansızdır. Bu durumda sınavın şartları, akıl-dışı ve adaletsizdir. Düşünün ki; peygamberlik iddiasında olanlara bile sahabeleri yıllar sonra iman etmişler. Şimdi peygamberi görmeyen ben, elimde delil olmadan nasıl sadece 5 günde doğru-yanlış diye karar verebilirim...

Üstelik sınavda seçeneklerin çoğu yabancı dilde. Yani çevirmenin hatalı olabilme ihtimaline de hazır olmak lazım. Yani İncil için hatalı dedik diyelim. Bunu neye göre diyoruz? Ya Vatikan hatalı çeviriyorsa? Şimdi gidip emin olmak için Latince-İbranice mi öğreneceğiz? Kuranın hatalı olduğuna hükmetmek için Arapça öğrenmek de gerekecek. 60 yılda mükemmel seviyede kaç yabancı dil öğrenebilirsiniz ki? Bu durumda zorunlu olarak çevirmenlerin yazdıklarını doğru kabul etmemiz gerekiyor. Ama tanrının indirdiği dini neden çevirmenler aracılığı ile öğrenmek zorundayız ki? Çevirmen hatalı ise biz nasıl bileceğiz bunu? Birçok çevirmen birbiri ile çelişkili açıklama-meal verebiliyor. Bu durumda ben hangisinin doğru olduğuna nasıl karar vereceğim? Mesela, namaz vakitleri 5 değil 3 ise ben bunu Arapça bilmeden nasıl fark edebilirim ki? Sınavın adaletli olması için anadilde olması lazım değil mi? Neden bilmediğim dildeki bir sınava çevirmenlere iman ederek giriyorum ki? Bu ne biçim adalet, bu ne biçim tanrı? Ben şimdi tanrıya mı iman edeceğim, çevirmene mi? Mevcut durumda aslında çevirmenlere iman ediyoruz. Evet "Allah birdir ve tekdir." Niye, çünkü Yaşar Nuri Öztürk, Diyanet, Elmalılı vs. öyle diyorlar. Şimdi ben kime iman etmiş oldum? Çelişkinin farkındasınız, değil mi? Vatikan "Tanrı tekdir ama üçtür." diyor. Hristiyanlar da iman ediyor. Şimdi Hristiyanlar aslında kime iman etmişlerdir? Sizin anlayacağınız sınav konusunda 2 davranış şekli sergileme durumumuz var:

1) Hayatı hiç ciddiye almayın. Direkt önünüze konulan seçeneklerden birini sallayın gitsin. Genelde içinde doğduğunuz çevre şartlarının sizin için seçtiği dini kabul edin herkes gibi. Sonra da inatçı keçi gibi o dinin doğru olduğunu savunun. Diğer dinlere-mezheplere ve inanmayanlara saldırın. Diğer dinleri hiç araştırmayın zira sınav süresi yetmiyor.

2) Hayatı ciddiye alın. Bu sınavın adaletsiz ve akıl-dışı olduğunu anlayın. Sınav süresi yetersiz. Sınav seçeneklerinin çoğu ana dilde değil. Başkasına iman etmem gerekiyor. Bu nedenle sınavı reddedin. Buradan iki alt sonuç çıkar:

2a) Aslında sınav yoktur. Bu durumda, dinsel rezillikleri bırakın ve hayatınızın değerini bilerek insanca yaşayın.

2b) Aslında sınav vardır ama mahiyeti farklıdır. Sınavın amacı insanların aklını kullanarak sınavın adaletsiz ve akıl-dışı olduğunu anlayıp insanlıklarını koruyup koruyamayacaklarını ölçmektir. Yani tanrı insanların imanlı olup olmadıklarını değil, akıllı olup insanlıklarını koruyup koruyamadıklarına göre seçmekte ve akıllıları mükafatlandırmaktadır. Akıllı bir insanın tabu olarak kendisine sunulan adaletsiz ve akıl-dışı din anlayışlarını insanlığını koruyarak reddedip doğruyu bulup bulamayacağı sınanıyordur. Şaşırtmalı sınav yani. Sınavı, sınavı reddedenler kazanacak. Sınavın amacı; sınavın adaletsiz, ahlaksız, akıl-dışı, insanlık-dışı olduğunu anlayarak sınavı reddetmektir. Bu durumda da dinsel rezillikleri bırakın ve hayatınızın değerini bilerek insanca yaşayın.

Bu sınavda hepinize BOL ŞANSLAR dilerim. Buna çok ihtiyacınız olacak.

Kaynak
[PDF Formatında Oku / İndir]

2 yorum:

  1. Sınav olayına eğlenceli bir yaklaşım demiş olmanıza rağmen vardığınız çıkarımlar net ve ciddidir. Fakat bu çıkarımlara ulaşmak için izlediğiniz düşünce ve mantık silsilesi tam bir fiyaskodur.

    Bu arada ben panteist düşünceden tarafım ve bir sınavı kabul etmem zaten söz konusu değildir.

    Bir sınav olması için önce öğreti olması gerekir, sonra o öğretinin insana ulaştırılması yada insanın o öğretiye ulaşması gerekir.

    Günümüz şartlarında kişinin bilgiye ulaşması konusunda sıkıntı yaşamadığını da varsaydığımızda;

    Bir şeylere inanma ihtiyacındaki bu kişi dünyadaki dini inançları sorgulamak için 18 yaşında google'dan faydalandığında (mantıken inanan sayısını baz alarak yoğunlaşacağını varsaymamız gerektiğinden) Müslümanların Hz. Muhammed'i son peygamber ve Müslümanlığı da son din olarak kabul ettiklerini çünkü Kur'an'da böyle yazıldığını hatta Kur'an'nın Hristiyanlığı Museviliği ve bu iki dinle alakalı peygamberleri ve Allah'ın daha başka peygamberleri de dünyaya gönderdiğini kabul ettiğini fakat Kur'anın hepsinin yerine geçtiğini kısa bir süre içinde öğrenebilir (maksimum 1 ay). Bu durumda ilk olarak Kur'anı daha detaylı incelemesi gerekir ve bu inceleme sonucu yine mantıken diğer dinleri araştırmasına gerek kalmadan inanması gerektiği dinin Müslümanlık olduğu sonucuna varmak zorundadır. Çünkü Kur'an bu konuda çok nettir. Diğer binlerce din veya mezhebi araştırma seçeneği kapalıdır.

    Bu durumda bu kişinin önünde iki seçenek vardır. Ya Allah'ın varlığına inanıp Müslümanlığı kabul edecek yada reddedecek ve başka arayışalara girecek. Reddetmesi ve başka arayışlara girmesi durumunda eğer Kur'an doğruysa zaten sınavı otomatikman kaybedecek.

    Daha detaylı inceleme için meallerle yetinmek istememesi durumunda arapça öğrenip Kur'anı hatim etmesi, hadislere vakıf olması maksimum 21 yaş demektir.

    Görüldüğü üzere doğru öğretiye ana dilde hakim olmanız için bence ortalama 2-3 yıl yeterli.

    Sonuç olarak sizin dediğiniz gibi sınav süresi diğer dinleri araştırmak için yetersiz çıkarımınız mantıksız. Çünkü açıkladığım gibi diğer dinleri araştırma seçeneği size sunulmuyor. Ya Müslüman olup sınav kağıdını alacaksın yada müslüman olmayı kabul etmeyip sınav kağıdını boş geri verip direkt sınavdan çakacaksın.

    Bu durumda sınav adaletsiz, akıl-dışı, seçenekler ana dilde değil çıkarımlarınız ne yazık ki geçerliliğini yitiriyor.

    Sonuçta din inanç meselesidir. 2+2 nin 4 ettiğini biliyorum deriz, İnanıyorum demeyiz. Fakat Tanrının varlığını biliyorum demeyiz yada dememeliyiz (çünkü bilimsel olarak ispatlama şansımız yok)ancak Tanrıya inanıyorum onun varlığını hissediyorum diyebiliriz.

    Önce denizdeki bir kum tanesinin büyüklüğünü, sonra evrenin büyüklüğünü düşünün, insanlığın şu an için geldiği noktada tüm bildikleri (bilim, felsefe, vs. her şey) kum tanesi kadarken bilmedikleri evrenin geri kalanı kadardır.

    Kendi inancınız da dahil hiç bir dini inancın doğruluğunu yada yanlışlığını ispatlama şansınız en azından şimdilik yoktur. Önemli olan inananın, inandığı şeyin sadece kendisini bağladığını idrak etmesidir. Bu bağlamda yazınızda geçen dinsel rezillikler ifadesi çok seviyesiz bir yaklaşımdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Ati,

      Yazınızda aşağıdaki cümle ile ne demek istediğinizi biraz daha açabilir misiniz?
      “2+2 nin 4 ettiğini biliyorum deriz, İnanıyorum demeyiz” cümlenizi irdelemek isterim.

      2+2=4 ettiğine inanıyorum dersem yanlış mı olur? Gerçekten de 2+2=4 değil midir? Eğer, 2+2=4 ettiğine inanıyorum dediğimde bu ne anlama gelir? Böyle bir ifade, yani 2+2=4 ettiğine inanıyorum demek, 2+2=4 ettiğini biliyorum ifadesine göre daha mı zayıf bir ifadedir?

      Bir şeye inanmak için, önce o şeye ait bilgininin önce edinilip, sonra bu bilgiyi temel alıp o şeye inanmamız gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, bu anlamdaki bir mantık silsilesi ile Tanrı kavramına ait önce bilgileri ediniriz, sonra inanırız. Çünkü, o şeyin bilgisine sahip olmadan, bir şeye inanamayız. Diğer bir deyişle neye inanacağımızı bilemeyiz demektir diye düşünüyorum. Çünkü, bir düşünelim, o şey ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değilsek, yani o şeyin ne olduğunu bilmesek, o şeyle ilgili inandığımızı söyleyebilir miyiz? Yani bir şeye inanmak için önce o şeye ait bilgiye sahip olmamız gerekir diye düşünüyorum. Diğer bir ifade ile o şeye inanıyorum demek ile aslında o şeye ait bilgim de var demek istemiyor muyuz? Tanrıya inananlar, bilimsel olarak ispat edemeseler de, aslında Tanrının varlığına dair işaretler (emareler) veya eski kuşaklardan sonraki kuşaklara aktarılan bilgilere bakarak bu inanma eylemi gündeme gelmiş oluyor diye düşünüyorum. Sizin yorumunuzdan, bilgi olmadan bir inanma veya inancın olabileceği anlamı çıkar. Eğer bir şeye inanıyorsanız, o şeye ait doğru veya yanlış da olsa bir bilginiz var demektir.
      “2+2 nin 4 ettiğini biliyorum deriz, İnanıyorum demeyiz” ifadesini, öylesine vermediğinizi, açıklamanıza kuvvetli bir örnek olsun diye verdiğinizi biliyorum. Ancak örnek olarak verdiğimiz şeyin mantıklı ve tutarlı olduğu müddetçe, savımıza kuvvet kazandıracağını düşünüyorum. Dolayısıyla, yukarıdaki örnekte, göremediğim bir taraf olabilir. Bu anlamda, yazınızda verdiğiniz bu örnek ile benim göremediğim kısmı açıklarsanız sevinirim.

      Sil